Bir bilge demiş ki “İnsanın dünyaya gelişi, dalganın kıyıya vurması gibidir. Gelir ve geri döner”. İnsanın dünyadaki geçiciliğini ne de güzel anlatmış. Hayat uçucu, dünle bugün arasında anlamsız bir kavga gibidir zaman zaman. Öyleyse neden bu yaşama bir iz bırakmanın peşindeyiz? İnsan ne kadar rasyonel, mantıklı bir varlık gibi gözükse de aslında anlaması güç varlıklarız.

Birçoğumuz için artık hayatımızın son çeyreğine varıldığında telaşlı bir muhasebe başlıyor. Boşa geçtiği düşünülen onca yıla takılıyoruz, ileride kalan sayılı yılları düşünüyoruz. Özellikle de bir hayali, bir planı olmayanlar için yaşam bir tür eziyete dönüyor. Hayatın tasarlanabilen bir şey olduğunu, yaşamımız üzerinde tek söz sahibi olduğumuzu görmüyoruz.

Peki ne için doğduk? Çevremizdekilerin beklentilerini gerçekleştirmek için mi, maddi konfor için mi, eğlenmek için mi? İnsan bunlardan ibaret mi?

Kendimizi bir roman kahramanı gibi düşünüp, hayatımızı tasarlamak mümkünken neden bunu yapmıyoruz? Neden tasarlanıp uygulanabilir bir yaşam olduğunu görmüyoruz?

  • Beğendiğiniz bir romanın kahramanlarından birini modelleyebilirsiniz,
  • Beğendiğiniz bir internet fenomenini örnek alabilirsiniz,
  • Ya da beğenmekte olduğunuz birkaç farklı kişinin ilerlediği yolları harmanlayıp hepsinden ilham alabilirsiniz
  • Ama en güzeli kendiniz sıfırdan bir tasarım da yapabilirsiniz.

Sadece bu fikre odaklanmanız bile sizdeki, yaşamınızdaki değişimi başlatacaktır. Haydi, tembellik yapmayalım ve yaşamımızı önce zihinsel olarak tasarlayıp ardından da irili ufaklı fark etmeksizin o tasarımı gerçeğe dönüştürecek uygulamalara başlayalım. İnanın gerisi çorap söküğü gibi gelecek.